Yazılar 22025-04-16T17:47:19+03:00

Düşünüyorum Dergisi Yazıları

www.dusunuyorumdergisi.com

Musa ve Tahayyülündeki Rab

Kâle inneke len testetîa maiye sabrâ Ve keyfe tesbiru alâ mâ lem tuhıt bihî hubrâ [1] Kur’an-ı Kerîm’in Kehf Sûresinde Hızır ile Musa’nın öyküsü anlatılır [2]. Öyküde Hızır’ın ismi geçmese de, her nevi yeniliğe, doğuma gebe olduğundan onun Hızır (yeşillenen) olduğuna kanaat getirilir. Zira Kur’an’da Hızır isminde bir kişi anılmaz, […]

Yazar: İzzet Erş|Kasım, 2016|Kategoriler: FelsefeSayı 40 | Eylül 2013

Melik ve Mâlik

“Elif Allah, Lam Kâinat, Mim Muhammed” [1] Arabî lisandaki melik ve mâlik kavramları, günlük kullanımları itibariyle aynı mânâya işaret etseler de bu kavramların ihtiva ettiği esas mânâlar Kuran’daki kullanımlarında farklılıklar göstermektedir. Asıl itibariyle irade sahibi anlamında kullanılırlar. Zira hem mâlik hem de melik mülk sahibi demektir. Mülk, melekût ile ilişkili […]

Yazar: İzzet Erş|Kasım, 2016|Kategoriler: DenemelerSayı 39 | Ağustos 2013

Modern Zamanda Felsefe Yapmak…

Kabul edilmiş özgün tanımlarından biriyle “tüm bilimlerin aklı olarak felsefe” yaşadığımız modern zamanda geçerliliğini korumakta mıdır? Felsefe bugün insana ait bir yarayı tedavi edebilmekte midir? Genel olarak felsefenin ne olduğu, nasıl yapıldığı ve neye karşı, neyin yanında yer aldığı gibi sorulara samimi olarak yanıt arayan bir kişi, anlamak adına bunların […]

Yazar: İzzet Erş|Kasım, 2016|Kategoriler: DenemelerFelsefeSayı 38 | Temmuz 2013

Kölelik ve Çıkış…

“Ve o su ile ölü bir ülkeye can verdik. İşte Çıkış tam budur.” (Kâf Sûresi’nden)[1] Tora’da yer alan mitsel öykülerin en can alıcısı İsrailoğulları’nın Mısır ülkesinden kaçışlarını konu alır. Hem Tora hem de kendisinden sonra gelen tüm kabul edilmiş metinler Mısır ülkesini (Mitsraim / מצרים) “kölelik evi” olarak tanımlarlar [2]. […]

Yazar: İzzet Erş|Kasım, 2016|Kategoriler: Alıntı ve DerlemelerSayı 37 | Haziran 2013

Sibernetik Teoloji

Felsefi bir anlayış disiplini olarak sibernetik, ontolojik düzeyde sonucun sebebi etkilemesi olarak özetlenir. Bu anlamıyla sibernetik, yeni bir düşünce paradigması olmaktan çok, kadim bir anlayışın kavramsallığa dönüşmesidir. İdealist düşünce bunu töz–erek ilişkisi üzerinde kurar. Ona göre erek, tözün evrilerek kazandığı bir form değildir. Evrilerek kazanılan form sadece bir ara sonuçtur. […]

Yazar: İzzet Erş|Kasım, 2016|Kategoriler: Bilim ve TeknolojiSayı 36 | Mayıs 2013

Yabancılaşma Üzerine…

Tematik bültenimizin yeni sayısında yabancılaşma konusunu seçtik. Yabancılaşma kavramı/olgusu mutlaka birçok açıdan ele alınabilir. Geniş bir perspektifle konuyu felsefi zeminde olmak üzere teoloji, psikoloji, ekonomi, siyaset, sosyoloji, sanat, edebiyat gibi birçok alanda incelemek mümkün. Böylesine farklı birçok açı- dan ve disiplinde ele alınabilecek bir konu olsa da genel olarak yabancılaşma, […]

Yazar: İzzet Erş|Kasım, 2016|Kategoriler: KavramsalYabancılaşma (Sayı: 63)

Allah İçin…

Bismillahirrahmânirrahîm… Kendimi yolun ortasında şaşkın buldum. Saat sabahın körü olacak ki henüz kimseler yok sokaklarda. Oysa farz-ı ayniyyeyi eda icabetiyle ne kadar erken olsa da en azından bir iki mümin olurdu sokakta. Sorgulamadan öylece yürürken, camlarından içeriyi seyrettim dükkânların. Bir kündekâr gördüm. Önündeki eski ahşap bir kapıyı yatırmış masası üzerine. […]

Yazar: İzzet Erş|Kasım, 2016|Kategoriler: Hikmet ve TasavvufSayı 35 | Nisan 2013

Miryam ve Meryem…

Kur’an-ı Kerim’de, peygamberlerin anılmaları yapısal olarak Tora’ya göre farklılıklar göstermektedir. Tora, peygamberlerin hayatlarını ayrıntılarıyla aktarırken, Kur’an, Tora’da geçen öncelikli peygamberlerin hayatlarından önemli kıssalarını anmaktadır. Bu öncelik ve önemlilik üstünlükten ziyade, Kur’an’ın kendi tipolojisi ve erekselliği bağlamında kurulmuş bütünsel bir dizgeyi göstermektedir. Bu dizgede adı Kitapta anılan tek kadın Meryem’dir. Ancak […]

Yazar: İzzet Erş|Kasım, 2016|Kategoriler: DenemelerHikmet ve TasavvufSayı 34 | Mart 2013

Prof. Avram Galanti’nin ‘Arabî Harfleri Terakkimize Mânî Değildir’ Kitabına Eleştiri*

Günümüzde, Mustafa Kemal’in önderliğinde başarılmış dil devrimiyle ilgili en geniş kapsamlı eleştiri; bu devrimin bizi tarihimizden, Osmanlı kültür mirasından ayırdığı yönündedir. Her medeniyetin olduğu gibi Osmanlının da dünya mirasına kendine has katkıları ve kazandırdığı zenginlikleri olmuştur. Ancak her devrimin olduğu gibi dil devrimimizin de olumlu ve olumsuz sonuçları değerlendirilmelidir. Cumhuriyete […]

Âsâyı Taşa Vurmak…

“Öfkelenme ya Rab ve fesadı ebediyen anma; İşte, yalvarıyoruz, bak, hepimiz senin kavminiz.” (İşaya 64:9) Çoğu hikâyecinin hayatlarındaki en çaresiz anlar, hikâyelerine güçlü bir giriş bulmaya çalıştıkları sırada başlangıçta kulaklarına çok hoş gelmesine karşın zamanla etkisini yitirdiğini fark ettikleri cümle ormanlarını onarmaya çalışırken gelir başlarına. Nispeten güçlü bir fikrin etrafındaki […]

Yazar: İzzet Erş|Kasım, 2016|Kategoriler: Hikmet ve TasavvufSayı 33 | Şubat 2013

Süzülerek Gelen Taş

Hacerü’l Esved mi? Bir göze benzer, Âdem ü Havva mı? Hep bize benzer… İsmail Emre, Doğuşlar 2, No: 750 Bana anlatılana sadık kalarak, sadece duyduklarımı aktarmaya çalışacağım. Sevdiğim dostumun Kâbe’yi ziyaretinde, ufak bir çocuğun dedesine sorduğu soruya cevaben, ihtiyarın anlattığı bir efsane ile ilgili, başka hiçbir yerde rastlayamadığım tuhaf bir […]

Yazar: İzzet Erş|Kasım, 2016|Kategoriler: Hikmet ve TasavvufSayı 32 | Ocak 2013

Hadîs’in Doğası Üzerine…

Sözlü rivâyet terimi ya da şifâhi rivâyet, bir durumu; olay, kanı, görgü, tasvir, sonuç belirtici öznel bir üslupla kendi seviyesine bağlı bir aktarımdır… Yazı’ya bağlanan kaybetme sürecindeki söz’ün ilk anlamı, ya da asıl anlama en yakın anlamı, sona doğru ise artık ilk’el sözel yapısının ifade ettiğinden bambaşka bir yapıya kavuşur. […]

Yazar: İzzet Erş|Kasım, 2016|Kategoriler: Hikmet ve TasavvufSayı 31 | Aralık 2012

Mustafa Kemal’in Cumhuriyeti

Cumhuriyet fazilet-i ahlâkiyeye dayanan bir idaredir. Cumhuriyet fazilettir. Sultanlık korku ve tehdide dayanan bir idaredir. Cumhuriyet idaresi faziletli ve namuskâr insanlar yetiştirir. Sultanlık korkuya ve tehdide dayandığı için korkak, zelil, sefil, rezil insanlar yetiştirir. Aradaki fark bundan ibarettir.[1] Mustafa Kemal Atatürk Dinsel tarih açısından değil ama insanlık tarihi açısından Musa’nın […]

Yazar: İzzet Erş|Kasım, 2016|Kategoriler: Alıntı ve DerlemelerSayı 29 | Ekim 2012

Süleyman’ın Hüküm ve Adâleti

İbnu Amr İbni’l-As anlatıyor: “Resûlullah buyurdular ki: ‘Hz. Süleyman Beyt’ül Makdis’i bina ettiği zaman, Allah’tan kendisine üç imtiyaz vermesini istedi: İlahi hükme müsadif olacak hüküm talep etti; bu kendisine verildi. Kendisinden sonra kimseye verilmeyecek bir saltanat talep etti; bu da kendisine verildi. Son olarak Mescidin inşaatını bitirdikten sonra bu mescide […]

Yazar: İzzet Erş|Ekim, 2016|Kategoriler: Hikmet ve TasavvufSayı 30 | Kasım 2012

Her Şey Tanrı İçin…

Dinsel inançlar temel alındığında, kullar Tanrı’nın sözlerini, arzularını, isteklerini veya emirlerini sorgusuzca kabullenip yerine getirirler. İyi bir kul olmak çoğu zaman uygulamada sorgusuzluğu gerektirmektedir. Kendi adıma bir Hıristiyan keşişini veya bir dervişi anlayışından dolayı eleştirmek yerine, nasıl olur da böyle bir soyutlanabilme kudretini iradesinde toplayıp nefsine hükmedebildiğine şaşırırım. Yahudiler her […]

Yazar: İzzet Erş|Ekim, 2016|Kategoriler: Hikmet ve TasavvufSayı 28 | Eylül 2012

Nesnel Tarih Okumalarındaki İki Yanılgı: Anakroni[1] ve Nekrofili

Tarih nesnel bir bilim midir? Tarih tinsel bir bilim olarak kabul edilebilir mi? Tarih okumalarında özne, nesnesi olan tarihe nesnel konumda kalabilir mi? İnsan psişik bir varlık olduğundan ve nesnelliğe karşı duruşu dahi bu öznel gerçekliğinin bir kararı, bir yansıması olacağından tarafsız, nesnel bir tarih okuması mümkün olabilir mi? Tarihi […]

Yazar: İzzet Erş|Ekim, 2016|Kategoriler: Sayı 27 | Ağustos 2012Tarih

Bende Duran Günah…

Hepimiz günahkârız! Günahın ne olduğu irdelendiğinde, onun mahiyeti karşısında akıl sahibi her beşer bir günahkâr olduğunu kabul edecektir. Günah, teolojik bir kavram olmanın çok ötesindedir aslında. İnsanın ruhunu, evrimini, yaratılışını, güvendiği, inandığı, kendini dayandırdığı her şeyi kapsar. Ve insan, nefesi kendisinde olup, yaşadığını, yaşamın içinde var olduğunu, olmaya çalıştığını, olması […]

Yazar: İzzet Erş|Ekim, 2016|Kategoriler: DenemelerSayı 26 | Temmuz 2012

Musahiplik Cemi

“Kardeşine kızan her adam hükme müstahak olacaktır; ve kardeşine hakaret ederse, icma-i ümmetin hükmüne müstahak olacaktır. Ve kim “ahmak” derse, cehennem ateşine müstahak olacaktır. İmdi, takdimeni Allah’ın huzurunda arz ederken, tam o esnada kardeşinle aranda olan bir husumet hatırına gelirse, takdimeni orada mezbahın önünde bırak ve git önce kardeşin ile […]

Yazar: İzzet Erş|Ekim, 2016|Kategoriler: Hikmet ve TasavvufSayı 25 | Haziran 2012

Kadın ve Toprak

Şehir insanı ile kırsal insanını ayıran en belirgin farklılık toprağın yaşamlarındaki yeridir. Büyük şehirlerde toprak gündelik hayatın içinde bir gerçeklik olmaktan uzaktır. Toprak alanlar ya kendi haline bırakılmış bakımsız arazilerdir ya da bakımı özenle yapılmış, mimari detaylar olduğundan aksesuar niteliğindedir. Şehirde toprak; üzerine basılması, ona dokunulması yasaklanmış, insana yabancılaşılmış bir […]

Yazar: İzzet Erş|Ekim, 2016|Kategoriler: DenemelerSayı 24 | Mayıs 2012

Hezekiel’in Rüyeti

Otuzuncu yılın dördüncü ayında, ayın beşinci gününde efendisinin sevgili kulu Hezekiel’e, Allah’ın izzeti bir rüyet olarak göründü. Allah’ın izzeti bütün açıklığıyla dört sûrette göründü. Birinde aslan benzeyişi vardı, diğerlerinde öküz, kartal ve nihayet bir insan… Allah’ın yüce adaleti Hezekiel’e bir aslan sûretinde göründü. Aslanın kral olduğunu, krallığının iradesinden kaynaklandığını bir […]

Parlayan Yıldız

Kuran-ı Kerîm müminlerin Allah’a yönelişlerinde Meryem’i zikretmelerini buyurur ve ardından şöyle der: “O, ailesinden ayrılıp, şark mekânına çekilmişti.” (1) Yüzünü doğuya, güneşin doğduğu yere çevirmişti. Ailesinden, kendisini içinde bulduklarından uzaklaşıp, yüzünü öz benliğinden doğacak olana, İsa’ya çevirmişti. İsa, İncil’inde iyi haberin müjdesidir, bu müjdenin muhatabı ve habercisi ise Meryem olmuştur. […]

Yazar: İzzet Erş|Ekim, 2016|Kategoriler: Hikmet ve TasavvufSayı 22 | Mart 2012

Anakronik Bir Din Tarihi

“Ben kimim?” sorusunu kendine sormayı başarabilen her samimi talip, içinde bu soruya yanıt bulamadığı ifadelerden sıkılır. Bu nedenledir ki dinler tarihi veya daha geniş olarak ‘ölüm karanlığına karşı aydınlığı arayanların tarihi’, bu sorunun muhatabı olan samimi insanların tarihidir. Ve aynı samimiyetle yaklaşan her yolcu için tarih, geçmişten geleceğe akan bir […]

Yazar: İzzet Erş|Ekim, 2016|Kategoriler: Hikmet ve TasavvufSayı 21 | Şubat 2012

Allah’ın Kulu Olmak

Kimseden sorulmaz (sorulmayız) Ehli bilir biz kimiz… Medine’den Mekke’ye dönüş… Hz. Muhammed, meratibde en ulvî mertebenin kulluk (abdiyyet) olduğunu beyan etmiştir. Hatta söyleminin özüne bakıldığında kulluk insanın iradesine bağlı yegâne makam olarak öne çıkmaktadır. Tüm makam ve mertebeler Allah’ın takdiri ile insanlara bahşedilmiştir. Kulluk ise tüm bu makamlardan azade, her […]

Yazar: İzzet Erş|Ekim, 2016|Kategoriler: Hikmet ve TasavvufSayı 19 | Aralık 2011

Hicret: İnsanın İçsel Göçü

Hicret: bulunulan mahâli terk sûretiyle yeni bir mahâle göç etmek. Hz. Muhammed ve kendisine inzâl olan kelâm-ı ilâhîye biât eden müminler, Mekkeli müşriklerin baskılarına daha fazla dayanamayarak 622 yılında Medine’ye göç etmişlerdir. Her ne kadar Hz. Peygamber, “Ey Mekke, sen Allah katında yeryüzünün en hayırlı ve bana en sevimli yerisin; […]

Yazar: İzzet Erş|Ekim, 2016|Kategoriler: Hikmet ve TasavvufSayı 18 | Kasım 2011

Kitabı Yeniden Yazmak…

“Yazar iken furkanı; hurufat eder canı…” [1] Tevrat’ta, okuyanı en şaşırtan öykülerdendir: İshak yaşlanmıştır ve artık gözleri iyi görmemektedir. Ölüm vaktinin yaklaştığını anlayınca ikizlerinden büyük olan Esav’ı yanına çağırıp kendisi için bir hayvan avlamasını, pişirmesini ve yemek için sunmasını ister. Böylece onu kutsayacak ve bereketli kılacaktır. Esav’ın annesi Rebeka ise […]

Yazar: İzzet Erş|Ekim, 2016|Kategoriler: Sayı 17 | Ekim 2011

Rabbin Sözünü Taşımak…

Tevrat-ı Şerif Musa Hazretlerine ciltli bir kitap olarak değil, vahiy sûretiyle verilen ilâhi sözdür.[1] Bu söz yazıya daha sonraları geçirilmiştir. Tevrat, kendi inişi ile ilgili olan bu bölümde “Allah’ın parmaklarıyla yazdığı Tora” ifadesini kullanır. Tasavvufta buna “Allah’ın Celâl ve Cemâl isimleri” denir ve Allah, kelamını bu esmâ cihetinden elleriyle mümin […]

Yazar: İzzet Erş|Ekim, 2016|Kategoriler: Sayı 16 | Eylül 2011

Felsefe ve Peygamberlik

Filozofların aklî tefekkürleri ve peygamberlerin vahyî risaletleri üzerine… Hiçbir peygamber risaletini müminlerinin aklına hitaben yapmamıştır. Zira peygamberlik gönüllere hitabetin sanatıdır. Peygamberler akıllarına gelen bir düşünce veya tefekkürle ulaştıkları bir sonucun Allah’ın buyruğu olduğunu söylememişlerdir. Onlar kendilerine nasıl ihsan edildiyse öyle bildirmişlerdir. Vahiy kalbe bir anda inzal olur, nebilerin nübüvvetleri ise […]

Yazar: İzzet Erş|Ekim, 2016|Kategoriler: Sayı 11 | Nisan 2011

Amel-i İnsânî

Ey kâfirler, nefsine uyanlar, müşrikler, müminler, putperestler, ateşe tapanlar, Nasrâniler, Yahûdiler, Hidâyet ehilleri, Müslümanlar, İsrâiloğulları, Âdemoğulları, Allah’ın sevdikleri, ilhâm verdikleri, razı oldukları, kendinden razı olanlar, emin olanlar, tatmin olanlar ve ey nefslerini kendilerine ilâh edinenler… Hitap – muhatap ilişkisinde okunur her kitap. Okunan, bu irtibat ile okunduğunda anlamlıdır, ancak o […]

Yazar: İzzet Erş|Ekim, 2016|Kategoriler: Hikmet ve TasavvufSayı 15 | Ağustos 2011

Yeruşalayim, Rabbin Sağ Eli…

“… seni unutursam ey Yeruşalayim, sağ elim hünerini yitirsin.” (Mezmur 137:5-6) Rabbine bu yemin ile seslenir Davud. Bu nida, bu yakarış bir ahitleşmedir. Davud’un Rabbi ile kestiği vefa ahdidir bu. İnisiyasyona kabulüdür. Bir cümlede söylenen bu söz, tek hamleyle başını vermektir O’nun ismi uğruna. Nedir ki Yeruşalayim? Bir toprak mı? […]

Yazar: İzzet Erş|Ekim, 2016|Kategoriler: Sayı 14 | Temmuz 2011

İnisiyasyona Girmek…

İnnel insâne le fî husrin. [1] Ne ararsa arasın veya neyi aradığını söylerse söylesin, aslında tüm ibadetler, peşinden koşulan tüm Tanrılar her zaman insanın kendini arayışıdır. Ritüeller, yeminler, elde mum ile mânâ arayışları insanın kendisine dair bir ipucu dilemesidir. Bu ipuçlarından kendini bulma emelidir inisiyasyon. Özünde inisiyasyon mürşide dâhil olmaktır, […]

Yazar: İzzet Erş|Ekim, 2016|Kategoriler: Hikmet ve TasavvufSayı 13 | Haziran 2011

Kutsalın Temeli

Mekke, Medine, Kâbe, Kudüs, vaat edilmiş topraklar, Ganj Nehri, Adem’in toprağı, Harun’un asası, Musa’nın çarıkları, Yusuf’un gömleği, İsa’nın kanı, Buda’nın incir ağacı, sedir ağacı, elma ağacı, hayat ağacı, iyiliği kötülüğü bilme ağacı vs., taşından kuşuna, gezegeninden yaprağına bir imgeyi kutsal kılan nedir? Aslında hiç teferruatlı değil, çok basit… Muhammed bir […]

Yazar: İzzet Erş|Ekim, 2016|Kategoriler: Sayı 12 | Mayıs 2011

Eyyûb’u da Zikret… [1]

“Feryat ediyorlar ama cevap veren yok. Gerçek, boş feryadı Allah dinlemez, ve Kadîr ona bakmaz.” [1] Eyyûb kimdir ki insan onu ansın? Derler ki Eyyûb bir kitaptır, bir öykü, bir mit, bir efsane. Birilerine göre masal, bir diğerlerine göre sadece söylenti. Denildiğine göre kâmil bir zâtmış, arif ve sâlihmiş üstelik. […]

Yazar: İzzet Erş|Ekim, 2016|Kategoriler: Sayı 10 | Mart 2011

Hızır’ı Görmek

Bildik bir öykü… Vakti zamanında adamın biri Hızır’ı görmeyi çok istermiş. Belki şu fani hayatında bir defa olsun görmek nasip olur diye yollara düşmüş, her gördüğüne Hızır’ı sorar olmuş. Arayıp sorarken bir zâta rast gelmiş. Kendisine ne aradığını soran zâta Hızır’ı aradığını söyleyince, bu sefer zât adama sormuş: “Ararsın da, […]

Yazar: İzzet Erş|Ekim, 2016|Kategoriler: Sayı 09 | Şubat 2011

Buda ve Tasavvufun Nihayeti…

Tasavvuf, nihayetinde altın bir Buda’ya dönüşmektir… Mâbed mahiyetindeki tüm yapılarda olduğu gibi, Budist mâbetleri de belirli bir remz ve simge zemini üzerinde inşâ olunmuştur. Ve Budist mâbetlerinin tümü, merkezinde mutlaka altın bir Buda’yı tasvir eder. Neden altındandır Buda? Buna cevaben altının mikrop tutmadığı elbette söylenebilir. Zirâ kâmil şuurdur Buda. Onda […]

Yazar: İzzet Erş|Ekim, 2016|Kategoriler: Sayı 08 | Ocak 2011

Yüreğe Yazmak

Tarih bilinci öznenin kendi üzerine dönmesi ile başlar. Bu dönüş başlangıçta her ne kadar öznelmiş gibi görünse de bu nevi bir etkinlik içindeki özne, toplumun özeğinde, onun dinamizmini taşır. Tarih bilinci, bilinçli bir etkinlik olduğundan, şüphesiz toplumun her ferdinde tam ve kâmil olarak bulunması beklenemez. Nitekim insan dünyaya bilinçsiz olarak […]

Yazar: İzzet Erş|Ekim, 2016|Kategoriler: Sayı 07 | Aralık 2010

Bir Kahraman Miti, Bir Kahramanın Miti…

Mitler en yalın ve net ifadesiyle arketipal öykülerdir. Arketip demek insanın beşeri teferruatına değil, ama özüne ait olan demektir. Arketip demek insanın bir insan olarak şuurunun olmazsa olmaz adımları demektir. Arketip demek mekanı meçhul, mahali gönül olanın sarayına giden yol demektir. Pek tabii ki bu saray, onu kral kabul eden […]

Yazar: İzzet Erş|Ekim, 2016|Kategoriler: Sayı 06 | Kasım 2010

Tefekkür…

Tefekkür, derin düşünme. Nesnelerin algısından soyutlanıp bilincin kendini kendisine nesne yapabilme edimi. Kendinin ben olarak farkındalığına erişip varlığın birlik ve bütünlüğü ile bağ kurmak. Bu bağ ile a posteriori olmayan, ama a priori yani varlıksal epistemolojiye dayanan bilgiye ulaşmak. Öğretilmemiş, öğrenilmemiş, ama yaşanmış, yani nefiste deneyimlenmiş özsel bilginin eylemi… Tefekkür […]

Yazar: İzzet Erş|Ekim, 2016|Kategoriler: Sayı 05 | Ekim 2010

Sohbet ve İlahi Söylem

Bir metni tarihsel herhangi bir metin olmaktan ayırıp onu kutsal kılan nedir? Klasik bir tarih metni kendisine zemin olarak zamanı alır. İnsanın zaman içindeki ve giderek tarih içindeki rolünü yorumlar. Oysa kutsal metinlerin savı, tam da bunların aksine, kendi kutsallıklarını tarihe (zamana) aşkınlıkta, insanın ebedi tinselliğinde (ya da tinselliğin ebediliğinde) […]

Yazar: İzzet Erş|Ekim, 2016|Kategoriler: Sayı 04 | Eylül 2010Tanrıbilim

Savaşa Bulanmak

Dünyanın güneş ile olan konumuna ilgisiz olarak, uykuyla sonlanan bir günün ardından gelen her yeni gün, gözümüzü açtığımızda içine uyandığımız bir yepyeniliktir. İnsan, her sabah yepyeni bir güne uyanır. Önceki günün sorunları devam ediyor olsa da ben yeni günde yeniyimdir. Yine de hayatın yüklediği tüm sorumluluklar, verilmesi gereken hesaplar, uğrunda […]

Yazar: İzzet Erş|Ekim, 2016|Kategoriler: Sayı 03 | Ağustos 2010

Kadim Bilgeliği Yeniden Keşfetmek

Aydınlatma değil ama bir “aydınlanma vakfı” olarak amacımız, her şeyden önce kendi üzerimize dönmektir. Her etki bir tepkinin, her olgu bir etkileşimin eseridir şüphesiz, yine de ötekini yargılamadan evvel kendine dönüp bakmalıdır insan. Ya da daha açık bir ifade ile, insan, dönüp kendisine bakandır. Ve Fernand Schwarz’ın eserine uygun bulduğu […]

Yazar: İzzet Erş|Ekim, 2016|Kategoriler: Sayı 02 | Temmuz 2010

Atatürk’ü Anmak

Bültenimizin bu ilk sayısına ulu önder Atatürk’ün bir “daveti” ile başlamak isterim. Onuncu yıl nutkunda şöyle demektedir Atatürk: “Türk Milleti çalışkandır. Türk Milleti zekidir…” Atatürk’ün ileri sürdüğü bu dolaysız tespitlerin analiz edilmesi gerekmektedir. Zira bir milletin tamamının zeki olması, tamamının akılsız veya dâhi olması kadar olanaksızdır. Öyleyse, sözlerinde tutarlılığa ve […]

Yazar: İzzet Erş|Ekim, 2016|Kategoriler: Sayı 01 | Haziran 2010

Kilise Babaları

Felsefe tarihi, Batının genel düsturuyla Antik Yunanda ve ilk isim olarak Thales’le başlatılır. Bu, Thales’ten önce kimsenin düşünmediği iddiasıyla değil, ama bütünsel bir felsefe tarihi kurgulayabilmek adına yapılan bir tercihtir. Batı dinî, siyasî vs. tercihlerin yanında, kendi içinde bu bütünlüğü sağlayan bir düşünce tarihi oluşturmayı da başarmıştır. Yine de buna […]

Yazar: İzzet Erş|Ağustos, 2016|Kategoriler: Sayı 68 | Mayıs – Haziran 2016Tanrıbilim

Rab Korkusu, Rab Sevgisi ve Tanrının Vaadi Üzerine

Soru: İslâm’daki Esma kavramı Batı’da Jung’un arketipleri ve Grek’deki Tanrı ve Tanrıçalar gibi görülüyor. Hıristiyanlıktaki tecelliler de çok etkin. Metin Bobaroğlu: burada tecelli yönünden bakıyoruz yani Tanrı’nın tecelli etmesi epifani, hiyerofani, teofani dedikleri. Bir zuhur var, bir tecelli var biliyorsunuz. Doğa zuhur kaydındadır, bir nev’i ontoloji ama epistemoloji tecelli kaydıdır. Tecellide […]

Go to Top